Çok büyüleyici bir rüya gördüğünüzden emin olduğunuz halde rüya ile ilgili herhangi bir şey hatırlamadığınız oldu mu? Birçoğumuz bu durumla karşı karşıya geliyor. Kimilerimiz çok sık; kimilerimiz ise çok nadir. Buna benzer şekilde rüyaların anımsanma sıklığı da kişisel olarak değişim içerisinde bulunuyor.
Normal bir insan, hayatının yaklaşık olarak üçte birini uykudayken geçiriyor ve bu zamanın dörtte birinde rüya görüyor. Görülen bu rüyaların büyük kısmı “Hızlı Göz Hareketi” (REM) ismi verilen bir uyku evresinde meydana geliyor. İsminden de anlaşılacağı gibi bu evrede gözler, hızlı bir şekilde hareket eder ama vücudumuzun geri kalan kısmı felç olmuş gibi olur yani hareket edemez. Bu tanımlama, kulağa biraz korkutucu olarak gelse de aslında çok yararlıdır. Eğer göz yuvalarda hızlı bir şekilde döndüğü o uyku zamanında vücudumuzu felç gibi bırakan mekanizmadan eksik olsaydık başımıza gelecek en iyi şey yataktan düşmemiz olurdu. Rüyalar yalnızca REM esnasında görülmez. Non-REM olarak isimlendirilen yani REM dışındaki evrede de rüya görürüz.
Temporal ve parietal lobların bağlantısında veya prefrontal korteks bölgesinde bir doku bozukluğu yani lezyon varsa kişi, normal REM uykusunu uyusa da rüyalarını anımsamakta güçlük çeker hatta anımsayamaz. Fakat çoğumuzda böyle bir doku bozukluğu yoktur ve yine de rüyalarımızı anımsamakta zorluk çekeriz.
Neden Unuturuz?
Bunun temel nedeni bilgi filtreleme sistemimizdir. Anımsama zorunluluğu yok ise ve söz konusu bilgi yeterli olarak dikkatimizi çekmiyorsa veri, bilgi filtreleme sistemimize takılır ve hatırlanmaz. Sözün kısası “dün ne yediğimi bile hatırlayamıyorum” gibi cümlelerle şikayet edenler, hatırlama gereksinimlerinin zayıflığından dem vurmak ister halbuki belki de dün ne yediğini anımsanmamak, filtreleme yeteneklerinin güçlü performansından kaynaklanmaktadır. Bazı bilim insanları, bunun rüyalarımız için de geçerli bir olgu olabileceğini düşünmektedir.
Bir diğer taraftan rüyalarını anımsayanlarla daha az anımsayanlar arasında nörolojik olarak farklılıklar var mı diye çalışmalar yapılmaktadır. Bu konu ile alakalı yapılan bir araştırmada, rüyalarını anımsayan ve anımsamayan katılımcıların beyin dalgaları gözlemlenmiştir. Uyanık durumdayken alfa dalgaları 8 ila 12 hertz arasında bir salınımda bulunur. Alfa dalgalarındaki bu salınımlar, oluşan inhibisyon (baskılama) ile alakalıdır. Alfa dalgalarının genliği inhibisyon salınımı neticesinde azalır. İnhibisyon da heyecanın artmasıyla beraber salınır.
Gönüllüler uyanık durumda iken kulaklarına, düzensiz aralıklı olarak rastgele isimler söylenir ve bu sırada alfa dalgalarının salınımları bir cihaz aracılığı ile kaydedilir. Haftada dört rüya anımsayan gönüllülerin alfa dalgaları, ayda iki rüya anımsayanlar ile karşılaştırıldığında anımsayanların daha fazla düşüş gösterdiği gözlemlenir. Yani anımsama oranı yüksek olan grubun adları duyduklarında yaptıkları işlem, diğer gruptan oldukça derin olmuştur. Bununla beraber bu farklılık REM uykusu esnasında gözlemlenmemiştir. Çıkan bu sonuçlara dayanarak yapılan yorum ise rüyalarını hatırlamayanların, hatırlayanlardan daha derin bir uyku çektikleri olmuştur. Daha sık uyanan (daha az derin uyuyan) kişiler, rüyalarına ait verileri, uzun süreli hafızalarına transfer etmek için yeterli zaman bulurlar. Halbuki derin ve deliksiz uyuyan insanların bunu yapmaya yetecek zamanları yoktur. Fakat unutmamak gerekir ki bu tespitler bilimsel araştırmalara dayanmakla beraber aslında birer yorumdur. Rüyalar hakkında bildiğimiz şeyler, bilmediklerimizin yanında buzdağının suyun üstünde kalan bölümü kadardır. Sonuca gelecek olursak rüyalarımızı neden anımsayamadığımız konusunda net bir bilgimiz olmasa da bilimsel araştırma ve gözlemlere dayanan ve akla yatkın yorumlara sahibiz.